X'in, özgüveni sıfıra yakın bir dadısı varmış; annesi yokmuş. Bu dadı güzelmiş bir de, X'in babası onunla evlenmiş. Evlenince dadı, hizmeti karşılığında para da alamaz olduğu için artık, iyice içerler olmuş X'e. En ufak bir kaş çatması X'in, dadının canını sıkmış. Bir bebek olarak derdini anlatma şekli, ağlaması yani, onu feci kızdırmış. Her şey ama her şey de X ile ilgiliymiş canım, bu zavallı kadın bir gün yüzü görmesin miymiş? Elin nankör bebesine verdiği mesaiyle neler neler yaparmış, ah! Ev işleri yetmezmiş gibi, bir de bu bebeyle uğraşırken dadı, bebenin bir de ağlaması, hatta gülümsememesi bile, çok fazlaymış artık! Daha neler, bir de sevip okşama, yatıştırma falan kimse çıkarmasınmış başına bunca iş arasında! Dadı tabii babaya da içerlermiş, en çok da ona içerlermiş aslında ama ondan korktuğu için ses çıkarmaz, içerlemesini içine atar, babayı da pışpışlarmış aksine.
X'in babası çabuk parlayan, eleştirel, dengesiz, duygusal, surat asmayı seven, baskın, umursamaz (ama arada kıyak olarak umursar), ters ve sert ve yumuşak biriymiş. Bu adam, içinde yaşadığı ortama fırtına bulutları gibi çöken ve ortamın bütün sakinlerinin nasibini aldığı bu sıfatlar yumağından X'i de fazlasıyla nasiplendirir, sık sık bir şeyler için onu suçlar, sürekli her şeyde hata arar, eften püften şeylere bağırır çağırır, ara sıra uysal tatlı bir kedi gibi de olur, durup dururken surat asar, diğer insanları yok sayar, hiç beklenmezken öfkelenirmiş. Tabii bu hiç beklenmeyen öfke zamanla, hep beklenen öfkeye dönüşmüş; gelmese de hep beklenir olmuş ara ara mutlak geldiğinden. Dadıysa tabii kendini sağlama almak için hep adamın yanında yer almış, X'i asla korumadığı gibi o da hep X'i suçlamış. Zaten X'in nasıl bir nankör olduğunu konu komşu bile bilirmiş, tek tük iyi yönlerini de elbette, dadı sayesinde edinmişmiş.
X büyüdüğünde işler tuhaflaşmış. Kendisi artık o korku dolu çocuk değilmiş; ama dadı hala o özgüveni sıfıra yakın, başkalarının ruhundan beslenen kişiymiş. Güç ilişkisinden başka ilişki şekli bilmediğinden, bu kez o, X'ten korkmaya başlamış. Artık X'e hükmedemediği, özgüvenini ondan devşiremediği, onu itip kakamadığı için, itilip kakılan ve hükmedilen rolüne kendi bürünmüş. Çekip gitmiş olan babanın yerine X'i koymuş. X'in yanında rahat edemez olmuş. Artık söylediği, yaptığı her şey, X'ten olumlu tepki alabilmek, böylelikle kendi güvenliğinden emin olup bir oh çekebilmek içinmiş. X'in çocukken sürekli içinde bulunduğu ruh haline şimdi o bürünmüş. Gelgelelim tuhaf bir durummuş bu, çünkü X'in hükmedici bir yanı yokmuş, hiç istemediği halde, ezen ve hükmeden rolüne çekiştiriliyormuş.
İşte özgüveni sıfıra yakın bir dadı sahibi olmak böyle bir şeymiş. Onu çocukken olduğu gibi, büyüdüğünüzde de sırtınızda taşırmışsınız manen, ve dışarıdan bakan biri sizin onu taşıdığınızı göremediği gibi, onun bunaltıcı varlığını daha fazla kaldıramayıp biraz nefes almak için yalnız kalmak istediğinizde, onu ittiğinize, onu aşağıladığınıza inanırmış. Yıllar yılı sessizce katlandığınız hiçbir şeyin hiçkimse tarafından görülmemesi ve katlanılan tarafın siz; mağdurun o olduğunun düşünülmesiymiş özgüveni sıfıra yakın bir dadı sahibi olmak. Çocukluktan yetişkinliğe, nankörlük mitinin sürmesiymiş. Yetişkinlikte ise, eriyip yok olup gitmek istemiyorsanız çok katı ve sağlam durmanız gerekmesi ve ona duyduğunuz merhamet ile, bu katı ve sağlam durma gerekliliğini aynı yerde barındırmayı başarmak mecburiyetiymiş...
====
2020 yılında yazmış olduğum bir yazıyı okudunuz.
Comments