top of page
Search
Senem Balaban

İkili İlişkiler Demode Mi Oluyor?

Updated: Oct 28, 2022

“Evlilik, günümüz dünyasının tartışmalı konularından. Bazıları, onun sevgiye dair hoş bir ifade; bazıları da köhnemiş bir kısıt olduğuna inanır. Biriyle çift olma dürtümüz ise DNA’mıza kodlanmıştır. Böylelikle türümüzün devamı hem üreme açısından hem de fiziksel olarak hayatta kalmamız açısından garanti altına alınmıştır. Çift olmak türümüzün temel sosyal yapısı gereğidir. Bu binlerce yıldır böyledir.

...

Evrensel perspektiften bakarsak, varoluştaki her şey biziz. Yani yaşayan her insan biziz. Bu perspektiften bakılınca insanlardan birini diğerlerinden öncelikli tutmanın hiçbir anlamı yoktur. Bu yüzden insan türü olarak evrimleşip bizi Kaynağın sahip olduğu perspektife yaklaştıran daha yüksek bir titreşime eriştiğimizde evlilik toplumun fonksiyonlarından biri olmaktan çıkacaktır. O durumda poliamoriye yöneleceğiz. Aydınlanmış bir perspektife sahip olduğumuzda ayrılığın yarattığı kontrast var olmaya devam edemeyeceğinden, dolayısıyla artık birlik arzusu duymayacağımızdan çift olmak da bizim için bir dürtü olmaktan çıkacaktır. Ayrılık algısı ortadan kalkınca başkalarıyla bağ kurma arzusu da sona erecektir. Peki, evlilik nasıl olup da insanlar için uygun bir seçim olabiliyor, diye sorabilirsiniz. Evrensel perspektiften bakıldığında insanların çiftler oluşturması neden iyi bir fikirdir? Çünkü şu anda ilişkiler evrensel genişlemenin kalbini oluşturur ve birincil ilişkilerden gelen genişleme deneyimi muazzamdır. Partneriniz sizin en büyük aynanız haline gelir ve ona bağlanmak suretiyle kendinizi, kendinize dair farkındalık edinmeye adamış olursunuz...”


Teal Swan’ın aşağıdaki linkte yer alan yazısından bazı bölümlerin Türkçesini okudunuz. (Çeviri bana ait.)

https://tealswan.com/resources/articles/to-marry-or-not-to-marry/


Benim yorumum ise şöyle:

Pek çok konuda olduğu gibi evlilik ve ikili ilişkiler konusunda da bir uçtan diğerine sürüklenmeye meylediyoruz. Ve ideal olana (ya da bizim ideal olarak gördüğümüze) gözümüzü dikip o an içinde bulunduğumuz hali ve o halden ideale varmanın neler gerektireceğini hesaba katmıyoruz. Bunu hesaba katmadığımız için de belki söz konusu ideale hayat boyu erişemeyeceğimiz olasılığını göz ardı ediyor ve ona erişememe olasılığımız yüksek olduğu ya da erişmek için ödenmesi gereken bedelleri ödemeye istekli/niyetli olmadığımız halde erişmek zorunda olduğumuzu, hem de bir an önce erişmek zorunda olduğumuzu düşündüğümüz için kendimizi mutsuz ediyoruz.


Bir örnekle açıklayayım. Dr. Shefali’nin A Radical Awakening kitabını yakın zamanda Türkçeye çevirdim. Çeviriyi yaparken çok yoğun bir deneyim yaşayıp kitaptan ve yazardan çok etkilensem de aynı idealizmi -belki 3, belki 5, belki 10 insan yaşamı süresinde ulaşılabilecek bilinç hallerine sanki kolayca ulaşılabilirmiş izlenimi yaratma sendromunu- birçok yazar gibi onda da gördüm. Kitabı belli ki yüksek, ilahi bir perspektiften yazmıştı Dr. Shefali, ama sahip olduğu dünyevi perspektifi biraz ayazda bırkamış, uhrevi olanla entegre etmeyi tam olarak başaramamıştı.


Dr. Shefali, erkeğin biyolojik olarak kadını avlamak üzere yaratıldığını, mümkün olduğunca fazla kadını mümkün olduğunca kısa zamanda döllemek üzere kodlandığını, kadının yumurtasının ise altın değerinde olduğunu ve bu yumurtayı en uygun aday için saklamanın da kadının biyolojik yapısında kodlanmış olduğunu, bu biyolojik özelliklerin her iki cinsiyetin psikolojisini de fazlasıyla etkilediğini anlatıyordu. Ayrıca özel mülkiyet öncesinde kimin kiminle, kaç kişiyle, ne kadar süre birlikte olduğunun, kiminle yattığının kimse tarafından önemsenmediğinden bahsedip (ki Teal Swan da yukarıdaki linkte bulunan yazıda aynı şeyden bahsediyor) ekliyordu: “Batı emperyalizminden önce yerli toplulukların yüzde 83’ü polijinik (erkeğin birden fazla karısının olduğu yapı), yüzde 16’sı monogamik, yüzde 1’i ise poliandrikti (kadının birden fazla kocasının olduğu yapı). Doğa bizi bağ kuracak ve dini dogmalar ve kurallar olmadan cinselliğimizi yaşayacak şekilde yapılandırdı. Bize kurallara ve anlaşmalara, ritüellere ya da seremonilere ihtiyaç duymaksızın cinsel yakınlık kurmamız ve haz almamız için araçlar verdi. Doğalarıyla daha uyumlu olan diğer hayvanlar gibi, bağ kurma ve cinsellik, bir şekilde polijini yoluyla denge tutturmuş kolektif kabilenin himayesi altındaydı.” Yani erkeklerin birden fazla kadınla olmasının eskiden doğal karşılandığını, garipsenmediğini, nüfusun çok az bir kısmının tek eşli olduğunu, daha da az bir kısmının da bir kadının birden fazla kocasının olduğu çiftlerden oluştuğunu vurguluyordu. (Tabii bunlar günümüz için çoğu insana fazlasıyla radikal gelecek ve tartışma yaratacak söylemler ve Dr. Shefali'nin, linci göze alarak bunları yazmış olması bence çok değerli.)


Hemen ardından da şunu ekliyordu: “Yaptığım sorgulamaların amacı tek eşliliği terk etmemiz gerektiğini söylemek değil; pek çok kurum gibi tek eşliliğin de toplum yapısı olduğunu vurgulamaktır. Doğamızda bu yoktur. Bu yüzden de tek eşlilik bir seçim olmalıdır.” Ne var ki ben Dr. Shefali’nin bu uyarıyı çok kısaca ve önemsiz bir detay olarak geçiştirmiş olduğunu düşünüyorum. Halbuki bence bu her şey. Doğamızda giyinmek de yok, diş fırçalamak da yok, doğamızda olmayan o kadar çok şeyi yapıyoruz ki… Ve bunların bir kısmı körü körüne, ezbere uygulanan saçmalıklar olsa da bir kısmı da bizim için önemli. Dr. Shefali’yle ilgili en sevdiğim şey tabuları yıkmaktan çekinmemesi, toplumun yapmamızı söylediği her şeyi sorgulamamız gerektiğinden sık sık söz etmesi, insanları yaptıkları her şeyin ardındaki gerçek niyeti araştırmaya, kendine karşı dürüst olmaya, kendi psişesini sadece yüzeysel olarak değil, derinden tanımaya teşvik etmesidir. Bu açıdan bu kitapta yazdığı her şey dikkatle okunmaya, her sözünün üzerinde derinlemesine düşünmeye değerdir.


Bununla birlikte poliamori konusunda Teal Swan’ın yukarıda söyledikleri çok çok önemlidir ve Dr. Shefali bu konuyu ve onun önemini bence yeteri kadar vurgulamamıştır: “Aydınlanmış bir perspektife sahip olduğumuzda … artık birlik arzusu duymayacağımızdan çift olmak da bizim için bir dürtü olmaktan çıkacaktır. Ayrılık algısı ortadan kalkınca başkalarıyla bağ kurma arzusu da sona erecektir.” (Ve o noktada poliamoriye geçeceğimizi söylüyor.) Bu sözlerin çok çok önemli olmasının nedeni bizim şu anda o noktada olmamamızdır, bizler aydınlanmış değiliz. Hem de hiç değiliz. Buna yakın bile değiliz. Sorun şu ki şu an dünyada yaşayan insanların büyük bir kısmı (“yüzde 95’i” demenin bile fazla iyimser bir tahmin olacağı kanısındayım) “doğru olanı yapıp” poliamori idealine kapıldığı takdirde ızdırap içinde boğulacaktır. Bir şeyin doğru olması onun uygulanabilir olması anlamına gelmez. Biz duygusal evrimimizin bu noktasında bağ kurmaya ihtiyaç duyarız, çünkü hala ayrılık algısı içindeyiz. Teal Swan ayrılık algısı yok olduğu takdirde bağ kurma arzumuzun da yok olacağını ve onun yerini poliamorik ilişkilerin alacağını söylerken ileriki nesiller için insan ilişkilerinin şimdiki gibi birer ayna görevi görmekten çıkıp “Bugün (ya da bu hafta, bu ay, bu yıl, bu ömür) dünyadaki bu muhteşem insanlardan hangisiyle etkileşime gireyim?” benzeri bir seçimden ibaret olacağını kastediyor. Ve bir takdir meselesi, fizikselliği ve sevginin fiziksel halini deneyimleme, özgür iradeyi kutlama meselesi haline geleceğini... Bizim insanlık olarak şu anda öyle bir noktada olmadığımız aşikar değil mi?


Ne zaman ki eşimi bir başkasıyla düşünmek evdeki kedimi (ya da köpeğimi vs) bir başkasının okşadığını düşünmek kadar nötr hissettirir (en azından buna yaklaşır), ne zaman birden fazla kişiyle birlikte olmak, bana evde birden fazla kedim olması ve onların her birini çok sevmem kadar (artı, sokaktaki kedilere de sevgi göstermem kadar) doğal gelir, ancak o zaman poliamoriye hazırım demektir ve ben bizim kuşağımız için bunun mümkün olabileceğini düşünmüyorum. Mümkün olmasını arzu edebiliriz, umabiliriz; ama gerçekçi olup gerçek hislerimizi gözden geçirirsek çoğumuz için bunun dünyadaki cehennem olduğunu görürüz. Bu kabule varmak doğamızı hiçe saymamız anlamına mı gelir? Tabii ki hayır. Bu, Dr. Shefali’nin de dediği gibi tek eşliliğin bizim için bir seçim olmasını gerektirir. Zor olacağını, emek isteyeceğini, sorumluluk ve adanmışlık gerektireceğini bilip ona göre seçim yapmayı yani… Yani bunun herkesin yapabileceği bir şey olmadığının bilincinde olunması gerekir. Ve istenmeden yapılacak bir şey olmadığının... Kişi o zorluğa katlanmayı, o emeği vermeyi, o sorumluluğu almayı istemiyorsa bunun mutlaka farkında olmalı, ciddi bir ilişki yaşamayı seçmemelidir. Yoksa onu ve partnerini bekleyen şey psikolojik sefalettir.


Kendimizi insanların sahibi gibi görmememiz gerektiği konusunda Dr. Shefali’ye katılıyorum. Biriyle evlendik diye onu istediğimiz gibi kontrol edebileceğimiz düşüncesinin ve kendi öz güven sorunlarımız, kendi yaralarımız yüzünden, kendi yaralarımızın verdiği acıdan kaçınmak için karşımızdakini belli kalıplara hapsetmenin gerçek sevgiyle bağdaşmadığı konusunda da... Bu yüzden de en derin yaralarımızı en berbat biçimlerde tetikleyip duran insanlarla birlikte olmaya çalışmaktan vazgeçmeli, birlikte iyileşebileceğimiz, birlikte belli bir uyum içinde aynı yöne doğru yürüyebileceğimiz insanları hayatımıza almalıyız. Hem romantik ilişkilerde, hem de arkadaşlık ilişkilerinde… Sorumluluk sahibi bir yetişkinin yapması gereken budur. Kendini bilmek… Kim olduğunu, ne ve kim için uygun olduğunu bilip ona göre davranmak (bu da ayrı bir ızdıraptır, ızdırap verici bir dürüstlük gerektirir; ama bu, gerekli bir ızdıraptır. Bu ızdırabı, kırılan kemiğimizi iyileştirmek için yapılması gereken işlemlerin verdiği, şifanın ön koşulu olan ızdırap olarak görebiliriz.)... Böylelikle hem kendimizi hem de başkalarını gereksiz acılardan, zaman ve emek kayıplarından (başka kemikler kırmaktan) korumuş oluruz. Dr. Shefali de zaten kitabında bunu öneriyor. Sadece özgür aşk, koşulsuz sevgi, bağlanma, aydınlanma gibi konularda zamanımızın fazlasıyla ötesine geçmiş, dolayısıyla da gerçeklerle bağının bazı noktalarda zayıflamış olduğunu düşünüyorum. Zaten kitapta değil ama, kendi Youtube kanalındaki videolarında insanın hayatında sadece tek bir aydınlanma yaşamayacağını, bir aydınlanma katmanının ardından açılan kapılar ve yeni deneyimler yaşandıktan sonra bir başka aydınlanmanın geldiğini ve bu hayatın nihai bir noktaya erişmekle ilgili değil, sürekli gelişme halinde olmakla ilgili olduğunu zaman zaman vurguluyor ve aslında bu videolarda ilahi-dünyevi perspektif dengesini kitaptakinden daha iyi kuruyor. İngilizce bilenler için bu Youtube kanalındaki (DrShefali) A Radical Awakening Book Club adlı video serisini tavsiye ederim. Bununla birlikte, kitabı Kadının Uyanışı’nı* da hararetle öneririm.


*https://kitap.kuraldisi.com/kitap-yayin/kitap/iletisim-ve-iliskiler/kadinin-uyanisi/

Recent Posts

See All

Sohbet Bükücüler

Bizimki, anlatmaya izin vermeyen bir kültür. Biri bizimle bir derdini paylaştığında, bize içini döktüğünde*, illa bir sıkıntı da olması...

Comments


bottom of page