top of page
Search
Senem Balaban

Ebeveyn Realitesi - Çocuk Realitesi

Updated: Apr 25, 2022

Nihan Kaya Winnciott’un geçiş nesnesi kavramına değindiği bir tweetinde* geçiş nesnesinin çocuk için çok şey ifade ettiği konusu haricinde, bence çocuğun dünyasıyla yetişkinin dünyasının birbirinden ürkütücü derecede farklı olabildiğini de mükemmel şekilde örnekleyen bir anı paylaştı: "Anneme yıkamaması için yalvardığım pembe panteri çamaşır makinesinde gördüğümde duyduğum acıyı tarif edemem. … Annem 'Bak işte, bir şey olmadı' diyerek elime verdiğinde artık o aynı oyuncak değildi ve bunu ifade edebilecek kelimelerim yoktu. Birdenbire öksüz kalmış gibiydim." Ben ebeveynin realitesi ile çocuğunki arasında kolayca oluşabilen, aynı zamanda da kolayca gözden kaçan ve ebeveyn ile çocuk arasındaki ilişkiye olduğu kadar çocuğun duygusal gelişimine de zarar veren bu farka değinmek istiyorum.


Düşün, gezegenin yaşanılamaz bir yer haline gelmiş ve bunu fark eden uzaylılar sana iyilik olsun diye seni kendi gezegenlerine götürmüşler. Getirildiğin bu gezegenin nasıl işlediğine dair hiçbir fikrin yok. Burnunu kesip atacağız, artık ona ihtiyacın olmayacak ve onsuz daha iyi hissedeceksin, dense misal, korkudan ölsen dahi söylenenlere inanmaya meyledersin bir yandan da. Mecbursundur, hiçbir şey bilmemektesindir zira. Her şeye inanabilirsin. Bu açıklığın ve uzaylılar karşısındaki küçüklüğün ve savunmasızlığın, en ufak şeyden son derece etkilenmene neden olur. Uzaylıların “Bunda korkacak ne var” dediği şeyler senin için dehşet sebebi olabilir.


Bu gezegende mesela arabalar uzaylıların oyuncağı olsa ve sürekli birbirinin üstüne sürüp birbirlerinden kaçmaya çalışsalar... Kolektif bir oyun olsa bu. (Vurulursan puan kaybı. Ama vurulsan da ölmüyorsun, yaralanmıyorsun, incinmiyorsun diyelim ki.) Düşün ki uzaylılar senin en sevdiğin spordan ya da hobinden aldığın keyfi alıyor bu oyunu oynarken ama sen korkudan ölüyor, ağlıyorsun. Ve onlar sana bakıp gülüyor, saçmalama diyor, asla anlamıyor neden böyle korktuğunu. Sende travma yaratan şeyler uzaylılar için fasa fiso oluyor, abarttığını düşünüyorlar, "Üzerine gidelim ki alışsın, güçlensin" diyorlar. Onlar üzerine geldikçe alışıp güçlenen olsa olsa dış kabuğun oluyor, travmalarının tekrar tekrar hortlamasına yol açan bu anlayış eksikliği, bu hoyratlık içini gitgide daha da güçsüzleştirirken sen sadece adapte oluyor, daha fazla incinmemek için ses çıkarmamaya, onlar kadar kalın deriliymişsin gibi davranmaya başlıyor; ama gerçekte hayatı koca bir endişe yumağı olarak, nasıl içten içe kanadığını kimsenin bilmediği biri olarak sürdürüyorsun.


İşte çocuğun durumu da biraz buna benziyor. Eğer çok bilinçli ebeveynlere sahip değilse çocuk, onun dünyası/gerçekliği ile ebeveynlerininki arasında koca bir uçurum oluyor. Ebeveyni "Bak gördün mü, hiçbir şey olmadı" derken çocuk kahroluyor pek çok kez ve nasıl da kahrolduğunu anlatacak kelimelere sahip olmuyor. Zaten hiçbir şey bilmiyor dünyanın işleyişi hakkında, yetişkinlere muhtaç, onlar ne derse inanıyor. Yukarıdaki analojide uzaylılar ne kadar iyi niyetli olsalar da insanı anlamamaları dolayısıyla onu nasıl ki incitiyorlar ve yalnızlaştırıyorlarsa ebeveynler de dünyanın en iyi niyetlerine sahip olsalar dahi çocuklarının içinde bulunduğu gerçekliği kavramadıkları takdirde ona zarar veriyorlar.


Çocukluk öyle bir açıklık, öyle bir kabul hali ki… Ben mesela, herhalde 5-6 yaşlarındayken, televizyonda Dalin reklamı çıktığı zaman, sanırım reklamdaki kızla saçlarımız benzediği için, evdekiler "Aaa, bakın Senem çıktı" dediklerinde gerçekten oradaki kızın ben olduğuma inanırdım. Bilirsiniz, belli bir yaşa kadar dolaylı anlatımı algılayamayıp her şeyi tam da söylendiği gibi anlıyor çocuklar, yani "Reklamda Senem çıktı"dan kastın "Bu kız Senem’e benziyor" olduğunu anlamayıp “Bu kız Senem’dir” olduğunu sanıyor. Bu arada reklamdaki kızın benden başka biri olduğunu bilmiyor değildim; ama yetişkinler böyle diyorsa, “O kız Senem” diyorlarsa, demek ki bir şekilde bu mümkün oluyor, sadece henüz ben anlamıyorum gibi bir his/düşünce içinde olduğumu hayal meyal anımsıyorum. Ya da babam kuma gömdüğümüz çakıl taşları için "Bunlar şimdi pişecek, bir daha geldiğimizde yiyeceğiz" dediğinde taşların kuma gömülünce pişip yenilir hale gelebileceğinden hiç şüphe etmemiştim.


Çocukluk işte öyle bir açıklık, öyle bir kabul demek. Ebeveynler çocuğun dünyasına yeterince girseler çocuğu harika yerlere götürebilecek bu açıklık ve kabul ebeveyn ve çocuk apayrı realitelerde yaşadıklarında, aynı mekanda bulundukları halde birbirlerinden çok uzak olduklarında çocuğu kendinden uzaklaştırmaya hizmet ediyor. Bu, yetişkin ilişkileri için de geçerli. İki apayrı realiteye sahip, birbirini anlamayan/anlamak istemeyen insanın birbirine yakın olması mümkün olmuyor, kişi anlamadığı kişiyi sevemiyor. Bu ayrıca hayvanlarla/doğayla ilişkimiz için de geçerli. Evcil hayvanımız bizim için yumuşak tüylü, tatlı bir oyuncaktan çok da farklı olmadığında hem onunla aramızdaki ilişki gelişmiyor hem de onun ihtiyaçlarını göremiyoruz. Evimizdeki bitkileri süsten ibaret gördüğümüzde de öyle… Yediğimiz yiyeceklerle bile ilişki kurmayıp yemeklerimizi hızlıca, televizyon karşısında yediğimiz takdirde onlardan yeterince faydalanamıyor bedenimiz. Liste daha uzar gider. Kısacası, bir şeyle ilişkide olmak onunla aynı mekanı paylaşmaktan ibaret değildir, diyebiliriz. İnsan olsun, hayvan olsun, hayatımıza aldığımız canlılara zarar vermek istemiyorsak onları anlamak için elimizden geleni yapmamız, bir şekilde onlarla aynı realitede buluşmamız gerekiyor.




*https://t.co/tQGNJxCB3H

36 views0 comments

Recent Posts

See All

Sohbet Bükücüler

Bizimki, anlatmaya izin vermeyen bir kültür. Biri bizimle bir derdini paylaştığında, bize içini döktüğünde*, illa bir sıkıntı da olması...

Comments


bottom of page