top of page
Search
  • Senem Balaban

Örtük Çatışma

Updated: Apr 24, 2023

Onun ortama uyum sağlamak için en ufak çabası yok. Uyumsuzluğunu apolet gibi gururla taşıdığından değil, isyankarlıktan değil; sadece istese de uyum sağlayamayacağından… Otizmli olduğundan… Sebebi ne olursa olsun bu özelliğe hayranlık duyuyorum. Benim pek beceremediğim bir şey. Ortama ayak uyduramadığımı içten içe bilsem de en azından bir dereceye kadar uyumlu görünerek olabildiğince kamufle olmak zorunda hissederim hep. Onun gibi kendimi hiç saklamadan öylece durmakta çok zorlanırım. Çoğu insan “Ama bu iyi bir şey. Biraz uyum sağlamayı da bilmek gerekir. Sosyal beceriler… Toplum düzeni…” gibi sözlerle benim bukalemunluğumu savunacaktır. Hayır. Bu iyi değil. Uyumsuzluğun üzerini alelacele örtmeye bu kadar hevesli olmasaydık görünürde değil, gerçekten ahenkli bir toplum oluşturabilirdik. Uyumsuzluğun verdiği rahatsızlığa, bir süre için, sadece durumu ele alıp çözüm bulacak kadar katlanabilseydik daimi olarak hapsolmuş, kaybolmuş, baskılanmış, köşeye sıkıştırılmış hissederek acı çekmezdik. Biz bir yandan birbirimizden köşe bucak kaçaraken öte yandan, insani temas açlığımız dayanılmaz hale gelince bir araya gelen, hemen ardından da bu sahte uyumun baskısıyla bunalarak tekrar koşa koşa yalnızlığımıza kaçmak (ya da bağımlılıklarımıza sığınmak -ki bu da kişinin yalnızlığına kaçmasının bir türü) zorunda kalan kişileriz. Biz buyuz. Toplumca…Suyun altında yüzerken bir anlığına nefes almak için dışarı çıkan birinin hava açlığını nispeten gidermesine benziyor yaptığımız. Ne suda yaşamak bize uygun ne suyun dışına çıktığımızda aldığımız hava temiz… Gelgelelim biz zehirli havayı temizlemeye çalışmak yerine suyun altında, ait olmadığımız bir hayatı yaşamaya çalışıyoruz.


Küçük çocuklara bakın, onlar çatışmadan kaçmazlar, beğenmedikleri bir şey olduğunda bunu belli ederler. Yabancılık çektikleri ortamda oranın gediklisiymiş gibi görünmeye çalışmaz, çekingenliklerini gizlemez, emin değillerse kendinden emin taklidi yapmaz, hayal kırıklıklarını maskelemezler. Bunun yanında sevinç, heyecan, coşku, neşe, merak gibi hislerini de baskılamazlar. Hatırlıyorum da küçükken yeni tanıştığım, kendisiyle arkadaş olmam beklenen bir çocukla bir araya geldiğim zaman onunla başlarda birbirimize karşı çekingen davranır, suları yavaş yavaş yoklar, yavaş yavaş birbirimize yaklaşır; ama çoğu zaman da 1 saat gibi bir süre içinde ortak paydada buluşmuş, yoğun bir dikkatle, büyük bir keyif ve coşkuyla oyun oynuyor olurduk. Yetişkinlikte ise kim olduğunu bilmediğimiz, tanımadığımız insanlara derhal güvenmemiz, hayır, güveniyor gibi görünmemiz gerekiyor. Bu yüzden de çekingen görünme, suları yoklama şansımız kalmıyor. Bunları yapamayınca gerçekten yakınlaşıp sahici ilişkiler kuramıyoruz. Nazik gülümsemelerimizin, nüktedan sohbetlerimizin, sözde dostane steril tavrımızın altında, etraflarına ördükleri sırça duvarların ardından çekingenlik ve korkuyla birbirine bakan çocuklar var. Tuhaf olmayacağız, birbirimizi rahatsız etmeyeceğiz diye belki havalı, karizmatik; ama kesinkes yapayalnız insanlar haline geliyor, birbirimizle her etkileşimde daha da yalnız hissederek biraz daha kabuğumuza çekiliyor, birbirimizi gerçek bağlardan mahrum bırakıyor, açlığa mahkum ediyoruz.

42 views0 comments

Recent Posts

See All

Comentários


Post: Blog2_Post
bottom of page